Gidelim…

Yorum bırakın

Üşüyor musun kalbim?
Üşüyorsan yakayım ciğerlerimi.
Meğer , ayrılıklara doğmuşuz biz.
Günahlarla dokunmuş ölümüne sevgimiz.
Yine terkedildik baharlar gelmeden..
Yine bize ağıtlar kaldı terkedilenden.
Hadi gidelim yaban ellere..
Yalanın olmadığı,
Çiceklerin hiç solmadığı,
Yetim çocukların düşlerine gidelim.

Sürgüle, kırılmış kapılarımızı,
Yak, çileye yoğrulmuş anılarımızı..
Hadi gidelim artık güneş doğmadan.
Sahillerimize ateşler uğramadan.
Gidelim kalbim, uçsuz bucaksız ummanlara.

Üşüyor musun ayrılıklarda kalbim ?
Üşüyorsan yakayım umutlarımı.
Meğer, acının toprağında filizlenmişsiz.
Batan dikenleri gül diye severken,
Sevda hiç bitmeyecek zannetmişsiz.
Yanıldık yüreğim,

Dağ gibi yüreğimizle yıkıldık yaralı kalbim.
Hadi hazanlar vurmadan gözlerimize.
Bir daha çıkmamak üzere
Zifiri karanlıklara girelim.

Biz kır çiçeklerine alışkınız.
Kirpiklerimize ateş düşmeden,
Bu can hasretlikte közlenmeden,
Bir daha dönmemek üzere
Karlı yamaçlara, küskün baharlara gidelim….

Bütün Sevgiler…

Yorum bırakın

Bütün sevgiler aynı kapıya çıkıyormuş meğer
Bu yaşıma geldim bunu yeni fark ediyorum bu her şeye değer
Hangi yoldan gidersen git varılacak yer aynı
O’na dilbeste olmaktan başka elden ne gelir gayrı

Bütün bulutlar O’nun sevgisinden ağlarmış
Yere dökülen tanelerin adı bile başkaymış
Meğer onlar sevgiliye dökülen gözyaşlarıymış
İnsan bazı şeyleri yıllar sonra aşık olunca anlarmış
Güneşin bile gösterdiği sıcaklık aslında yalanmış
Bütün bunların hepsi sevgiliye duyulan aşktanmış

Rüzgarın bile eserken çıkardığı sesler
Sevgiliye olan büyük bir aşkın itirafıymış
Kuşların bile gökyüzünde uçarken çıkardığı cik cikler,
Sevgiliye söylenen seni seviyorum nakaratıymış
Dağların bile içinde gizli bir aşk varmış

Onlar bile bahar gelince dayanamaz
Sular gibi hüngür hüngür ağlarmış
Bu hal bütün sevgilerin sevgilisine duyulan aşktanmış
Bütün sevgiler aynı kapıya çıkıyormuş meğer
Bu yaşıma geldim bunu yeni fark ediyorum bu her şeye değer
Hangi yoldan gidersen git varılacak yer aynı
O’na dilbeste olmaktan başka elden ne gelir gayrı

Gül Yüzlüm…

Yorum bırakın

Uzaklardasın biliyorum.
Acılarını kaynatırken isli kazanlarda,
Hasretini kaç kez kundakladım geceye.
Kaç kez adını yazdım yüreğimdeki son kelepçeye.
Vuslatlarımı adamışken ömrüne,
Sabah ezanında gözlerinle doğ pencereme.

Korkma gül yüzlüm.
Ayazlar vursa da gönül bahçemize,
Bakışlarını yüreğime,
Adını dilime mühürlemişken
Sevdanı sökemezler ki dudaklarımdan.
Ve sen acılarıma gülümse yeter ki,
Avuçlarından bal niyetine içeyim zehirleri,
Gözyaşın diye tozlu dudaklarımla emeyim nehirleri.

 

Yeminliyken gözlerin gülümsemeye,
Bırak aksın mürekkebin satırlara..
Öyle bir aksın ki,
Susuz ciğerlerim mutluluğu içsin
Zümrüdü ü Anka’ nın avuçlarından.
Dertlerine derman diye gülüşlerini içiyorken
Bırak karanlıkların içine göm beni.
Ne de olsa bir gün toprakta filizlenip
Gözlerin içine doğacağım.

 

Bir kez olsun ağlarsan bensiz,
Ömrümün zulasına astığım kefenleri öpeceğim.
Bir gün benden önce göçersen
Bu fani âlemden.
Meleklerin kanadından
Usulca toprağındaki çiçeklere düşeceğim.

 

Gözyaşlarım Masum Benim…

Yorum bırakın

Özlemimi dokuyorum
Ağlamazsam çöküyorum
Suçlanmaktan korkuyorum
Gözyaşlarım mâsum, benim!
Hiç kimseyi öldürmedi
Acı çekti, bildirmedi
Uysaldır, baş kaldırmadı
Gözyaşlarım mâsum, benim! 

İşbirlikçisi yüreğim
Azmettirense hislerim
Fâili; derdim, özlemim
Gözyaşlarım mâsum, benim!

Bir başlarsa, söz dinlemez
Çağlar, akar; köz dinlemez
Tehdit etsen, göz dinlemez
Gözyaşlarım mâsum, benim!

Acılardan süzülse de
Elemlerle ezilse de
Kurşunlara dizilse de
Gözyaşlarım mâsum, benim!

Alır kalbimin pasını
Siler gönlümün yasını
Kimse bilmez sevdâsını
Gözyaşlarım mâsum, benim!

Yangınların közündendir
Kaynağı can özündendir
Akar;sevinç, hüzündendir
Gözyaşlarım mâsum, benim!

Aşk Neydi…?

Yorum bırakın

Kaç yıl önce olduğunu bile anımsayamadığım,
Uzun bir zaman yolculuğunun en son köşesindeydi,
Aşk denen duygu ateşinin yüreğime ilk düştüğü vakitti,
Bir yaz haytalığında süregiderken gözlerindeki yolculuğum.
Aşk denilen kelimenin sözlüğe, anlamı yeni yazılmak üzereydi.
Her aşk yüklenmiş kırmızı gülü sana getirmek isterken.
Karşına gelince, sadece al yanaklarının sıcaklığında gönlümü ısıtabilmekti galiba aşk.
Hiç utanmadan dokunabildiğim pamuk ellerini,
Ve duyduğum tüm aşk şarkılarında, şiirlerinde bir seni bir beni canlandırırken,
Ve tüm acıklı ayrılık şarkılarını, sanki en büyük korkularımla yüzleşmişçesine,
Dinlemekten çekinmekti galiba aşk.
Sonbahar gelmesin diye geceleri boğan uykusuzluklarda,
Hep seni ağlamaktı galiba aşk, hep seni sayıklamak, seni aramaktı.
Yaz bitmesin diye Allah’a haykırışlar,
yağan her yağmurda,
Yavaşça tükenen umutlardı galiba aşk.
Yanına gelmeden önce hasret yüklü bir ton sözü sırtlanıp,
Ama seni görünce hepsini unutup, gözlerinde kaybolmaktı galiba aşk.
Tüm boş bulmaca karelerini isminle doldurup,
O bulmacaların bir köşesine sıkışmayı istemekti galiba.
Akşamları saklambaç oynamak yerine, çıplak ayakla,
Bir sahil kenarında seni düşünerek sana yürümekti belki de..
O herkesin tehlikeli dediği kuyuda boğulurken,
Seni düşünüp mutlu olabilmekti galiba aşk.
Sonbaharın gelecek olması ihtimalini,
Korkudan düşünememekti belki de,
Süt mısırı tazeliğindeki sapsarı saçlarına,
Bir daha hiç dokunamamak ihtimaline karşı,
En kral isyanlarla cephe almaktı belki de aşk.
Rüzgardan senin sırtına doğru esmesini istemek.
Seni az da olsa bana yakınlaştırması için yalvarmaktı.
Hatta o güzel yüzünü aydınlattığı için güneşe,
Akşamları sahilde yürürken yolumuza mehtap tutan ay dedeye,
Teşekkür etmek, minettar olmaktı…
Çaresizce ayrılık sırasını beklerken bir mevsimin kanatlarında,
Kimsesiz köşelerde korkudan hıçkıra hıçkıra ağlamaktı galiba,
Sorugusuz sualsiz, sığınmak istemek bir baba şefkatine,
Biraz korku, biraz gariplik, biraz isyan kundaklamaktı galiba aşk.
Cesur cesur aşağı bakmaktı gözlerinin uçurumunda,
Ve düşmekten değil bakışlarından uzak kalmaktan korkmaktı aşk.
Uykularından kıskanmaktı, rüyalarına sızmak için bahaneler aramaktı.
Ve kutlamak istemekti ellerini ilk tuttuğum günü,
Kırk gün, kırk gece…
Dudaklarının sarhoşluğunda yok olmak istemekti bir aşk sözlüğünde,
Bir rüya nasıl bir ömre yayılır diye mucitçe düşünceler her eridiğinde,
Yavrusunu yitirmiş bir kartal gibi, son sürat uçup,
Bir dağa çakılmayı istemekti galiba aşk.
Ve ayrılık günü gelip çattığında,
Konuşmaya bile mecali olmadan,
Bir şehit edasıyla, ismini taşlara yazdırmaktı aşk.
Kimsesiz bir sokak karanlığı da olsa ayrılık,
Ağlamak ile gülmek arasında sıkışmış bir vapur gibi
Bir o yana bir bu yana, savrulmaktı galiba aşk.
O an bir şimşek çaksa, dünya ortadan ikiye yarılsa,
Ya bu ayrılık olmasa,
Ya da herkes ölse, dünya kararsa diye haykırmaktı galiba aşk.
Arasından çok yıllar geçsede, şöyle bir düşünebilmek,
Unutamamak, yarı güler, yarı ağlar bir kalemle
Uğruna bir şiir yazmaya çalışmaktı galiba aşk…